12 Eylül 2007 Çarşamba

Mutluluğun Google Sorgusu

Sevgili mavi gözlü dev,
Önceleri, ta sizin zamanınızda, Google yoktu. Ben mutluluğun resmini Google'a sordum, bana bir sürü sonuç çıkardı. Önce Türkçe aradım, Orhan Gencebay'ın fotosu dahil, birbirinden değişik resmi önüme serdi. Sonra Fransızca aradım, Fransızların romantik olduğundan sanırım, çiftleri ön plana alan sonuçlar silsilesine ulaştım. İngilizce aratınca da, el ele tutuşmuş insanların (aile olsa gerek) çayılarda koştuğuna rastladım. Yani kısaca Nazım üstad, mutluluğun farklı dillerde bir sürü resmi mevcut.
Abidin Dino yerine Google'a sorsaydın sen de cevabını alırdın.

Senin zamanında aşklar nasıldı romantik şair? Masum muydunuz hepiniz? İnsanlar inandıklarına ve güvendiklerine sıkı sıkı sarılıyor muydu? Televizyon olmadığından vaktinizi okuyarak mı geçiriyordunuz? Her okuduğunuzla hayallere dalıp, aşklarınızı arıyor muydunuz? Alman romantizmi mi, Fransız romantizmi mi seni en çok etkilemişti? Biliyorum, okumuştun Goethe'yi, Hugo'yu, Schiller'i. Nazım üstad, şimdi bu adamları bilen pek kalmadı, bu sıralar bizde Ahmet Altan çok tutuluyor. Ne yazık ki, sen Ahmet Altan'ı okuyamadın, onun bir de babası var; ikisi de ikinci cumhuriyet falan diyorlar. Çok şey kaçırdın mavi gözlü dev, Ahmet Altan'ın seks fantezilerine romantizm diyen bir toplumdan uzaktasın şimdi. Gerçi sen hep ayrı kaldın vatanından, hâlâ da kabul etmedi seni bizim halkımız. UNESCO falan halt yemiş, en iyisini biz biliriz!

Konuyu dağıttım, kusura bakmayasın Nazım Baba. Ben senin birçok eserini okudum üstad, lise çağımda senin gibi şiir yazmaya çalıştım, arada yine yazarım. Üniversiteye gelince anladım ki, senin seviyene ulaşmak için daha çok acı çekmem gerek. Acılar mı yoğurdu seni böyle? Yoksa doğuştan mı romantiktin? Eğer doğuştan gelen bir yetenekse bu, ben şiir yazmayı bırakayım; yok acılarla hisli şiirler yazacaksam merak etme, ben de uzaktayım birçok aşka ve özlem ile yalnızlık kalem arkadaşım. Nazım üstad, bu çağın yüzeyselliği beni kahrediyor, romantik bir kişiliğe sahibim deyince, herkesin aklına güneşin batışıyla sevdiği kızın öpen erkek tipi geliyor. Hani mutlu sonla biten filmlerde var ya böyleleri, gerçi sen nereden bileceksin; o çağda sinema pek yaygın değildi. Piraye'ye Mektuplar adlı kitabını oğlun çıkardı, ne güzel mektuplar yazmışsın. Böylesine bir aşkı Romeo ve Juliet yavanlığında tanımadığım için mesudum, bırak gizli kalsın aşkınız. Canını sıkma, iki ciltlik o kitabı okuyan pek yoktur senin vatanında.

Gurbet adamı, senin Ayrılış Hikayesi şiirine bayılırım ben, okuduğum her sefer yüz üstü kalmış bütün duygularım kulaklarımda çınlar. Hayalperest benliğimin cevap bulamamış bütün ızdırapları aklıma gelir, yazdığım birkaç şiirin kağıttaki izleri kalbime işler. Her hissin ruhta farklı sarsıntılar oluşturduğuna inandığım gibi, her şiirin kağıtta farklı izler bıraktığına inanırım ben. Senin de aklına böyle şeyler gelir miydi?

Mavi gözlü Nazım, bir çocuğum olursa ileride, adını Nazım koyacağım. Ciddiyim, sorun değil okulda öğretmeninin onu solculukla suçlayacak olması. Bana da ismim Güney'den dolayı takmıştı bir edebiyat öğretmeni. Acaba benim çocuğumun yaşayacağı dönemde, böyle geri kafalılar hâlâ olacak mı?

Yazacak ve soracak bir sürü şeyim var ama hepsini bir kalemde tüketmek istemiyorum. Tüketime toplumuna hayır diyerek, seni bir şiirimle baş başa bırakayım.

özleme yenik düştü
ruhun
koparamadın kalbine yayılan korkuyu
"gri sahilin en kırmızısıydın"
demiştin bana
hatırlamak istemiyorsun
geçmişin umutlu anılarını
bilir misin oysa yeşil bakışlım
aşkların en olgunu özlemler sonrasındaydı.

Hiç yorum yok: